12 Mart 2017 Pazar

the blue, and the black.



Bazen, gözümün önüne geliyor, on sekiz yaşımı mahveden adam.
Bazen fotoğrafını görüyorum, içimde ona karşı bi sevgi kabarmıyor değil.

İncecik bedenindeki zavallılığa karşı olan hafif bi acıma duygusuyla karışık, yağmurlu sabahların henüz gün doğmamış köşebaşlarındaki heyecana benzeyen bir şey bu. Mis kokulu. Keşke diyorum, incecik kollarındaki bu zavallılığı bastırmak için güçlü kimliklere bürünmeyi amaç edinmeseydi. Keşke incecik kollarının inceliğini ruhunun derinliklerinde de taşıyor olduğu gibi büyük bir cesaret ve yüreklilikle ortaya serebilseydi.

O, inceliğini güçsüzlük sandı, kabalığıyla maskelemeye çalıştı, oysa dünyanın en güçlü kollarıydı onunkiler.

Keşke öyle kalsaydı.